senaryo.

Dizilerdeki gibi bazen hayat. Dizi dizi yalanlar, ihanetler ve karşılıksız sevgilerle birlikte kavuşamayan gönüller. Senaryolar aynı, oyuncular farklı. Aynı senaryoları başka başka insanlar olarak hepimiz oynuyoruz sırasıyla. Tüm insanlığın hayatında dönen sadece bir kaç senaryo mevcut ve biz sürekli aynı oyunu çeviriyoruz hayatlarımızda. Hatta bazen aynı oyunu tekrar oynadığımız oluyor. Çünkü öncekinin finalinden hoşnut olmadığımız için şansımızı bir kere daha denemek istiyoruz. Bazen bu tekrarlanan oyun sayısı üçe kadar bile çıkabilir. Çünkü biz insanlar, karşılık olarak beklediğimiz sevgi gelmeyince, zorlayınca gelecekmiş gibi hissediyoruz. Sen birinden sevgi beklerken, sevgi beklediğin bir diğerinden bekliyor. Sonra o da başka bir diğerinden. O yüzdendir her seferinde batmamıza rağmen, bir sonrakinde uçma girişimi ve heveslerimiz. Yukarıya gidecekmiş gibi hissediyoruz ama aşağıya doğru iniyoruz. Asansörlerde üçüncü kata geldim sandığın ve fakat eksi bir de olduğun olmadı mı hiç?

Dizi dizi dikizliyorlar bizi diğerleri. Onlarda biliyor sonu fakat her seferinde nasıl batıyoruz onu tekrar tekrar izleyerek zevk alıyorlar belki. Belki de “ben sana dememiş miydim?” repliğini, olayın sıcaklığıyla söylemek için izliyorlar. Belki de ellerinden bir şey gelmediğinden, üzülerek, acıyarak izliyorlar yanışımızı.

Yeni bir hikaye yazmak çok mu zor? Kopamadığımız sevdiklerimiz değil, alışkanlıklarımızmış, onu anlıyor insan. Peki ya, alışkanlık edinecek kadar hayatına dokunamamış bir insana bağlılık veya özlem neden? Akıl artı mantık eşittir boş kümeye denk geliyor. Bu sefer neden tutmuyor bu senaryo? Demek ki insanlar yeni senaryolar yazmak istemiyor olabilirler. Belki de tükenmişliğin verdiği sendrom, felçli insandan daha fazla uyuşturuyor akıl denen kullanamadığımız nesneyi.

Tüm olmayan alışkanlıklarına karşı hala yeni bir hikaye yazamayanların en büyük engeli hayaller. Belki de kurduğu hayaller alışkanlık yapmıştır, kim bilir? Dizilerdeki gibi kurulan hayaller yeni oyuncularla sahneye koyulmaz mı ki? E hayat denen sahnenin içinde madem ki yaşıyoruz bunu, neden hayallerin karakterleri güncellenemiyor? Hayallerinde özel dikim elbise gibi olanı var, olmayanı var. Kimisi mağazalardaki standart beden ölçülere göre hayal kurarken, kimileri sadece hayalini kurgularken tek bir insana göre, özel ölçülerle hayaller kurar. İnsan gerçekleşmeyeceğini bildiği hayali kurması, nasılda güzel bir intihar biçimi. Hayallerin tümünden kurtulmak içinde uyanmak gerek demek ki. Sahneden inip, kulise geçmek gerek belki de.

Ne zaman uyanırız? Sabahın ilk ışıklarıyla mı? Peki ya, o saatlerde uyuyanlar ne olacak?

Yorum Yazabilirsin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

two × five =